09.03.2022
Bizim buralarda bir kélam (yöresel şarkı) vardı herhangi bir hanede kaset teybin düğmesine basıldığında adam lo krivo, lo kirvem, kribé Sinan, Sinan kirve diye çığırtınca tüm ev ahalisi genç yaşlı demeden yediden yetmişe herkes kendince şarkının sözlerini kendisiyle özdeşleştirir, başlar öne eğilir gözler yere dikilir hazin, hazin derinden bir ah çeke durulurdu.
İşte bu aralar da gündeme bomba gibi düşen ‘geççek geççek’ şarkısı da böyle bir manayı içinde barındırır olsa da maksadı bundan daha kısıtlıdır galiba. Sahiden geççek olan ne patates, biber, patlıcan mı? Hani bir ara patates, soğan, stoka girince herkesin nevri dönmüştü. Şimdi ise herkesin stokundaki zeytinyağı; benzin, altınla rekabet edercesinedir. Hadi her gün allayıp pullayıp instagram hesabımıza koyduğumuz bir çeşit yemeğimiz eksik kalsın ne çıkar milyon beğenimiz mi eksik kalır ya da bizi fenomen yapan on binlerce yüz binlerce takipçimiz.. Başımız açlıktan mı dönecek yoksa depresyondan? Daha öncekiler nasıl yapardı ki bir hurmayla üç gün ayakta kalabiliyorlardı. Şeytan işte bizi açlıkla, fakirlikle, rızıkla korkutacak ya, olmazsa direncimiz imandan, maneviyattan tevekkülden.
Peki, mevzuumuza geri dönsek geççek geççek şarkısı neyin özlemidir kimin kimlerin düşüdür? Şahsen bana kalırsa geççek geççek deyince ülkemizde yaşayan herkes kendi yaşadığı acı ve ızdıraplı dönemlerin geçmesini isteyecek, darbelerin geçmesini bir daha tekerrür etmemesini dileyecek. Zamanında ne sağcısına ne solcusuna ne ülkücüsüne ne muvahhidine ne mücahidine ne muallimine ne talebesine rahat vermeyen zulmün her bir nevine lanet okuyacak. Canından bezdirdiği sarıklısını, sakallısını, 68-78’lerin hilal bıyıklısını, İspanyol paçalısını boğazlı kazaklısını, yeşil paltolusunu, üniversite kapılarında başörtülü kızları, 28 Şubatlı günleri, başörtü üzeri peruklu günleri, Sinacını, tankları, askeri vesayeti kalbi kurusa da unutmayacak. Anlamını bilip bilmeden sözlerine beş yıl boyunca tutunup müzik dersini geçiştirdiğimiz kaşların arasına dom dom kurşunu yedim şarkısını ancak büyürken yasaklı olduğunu bilmişizdir ve mikrofonların yerine çatal kaşıkların konuştuğu gecede şarkılara ancak şu mısralar bırakılmıştır artık seninle duramam bu akşam çıkar giderim hesabım kalsın mahşere elimi yıkar giderim..
Türkiye’de yaşayan her kim ‘geççek’ şarkısını okursa sağ, sol demeden bunu kendi üzerine anlamından dolayı çekebilse de elbette ki bu biraz mevcut duruma bir gönderme olarak yazıldığı geççek geççek sözünden anlaması zor olmasa gerek.
Sanatın tarih boyunca bir misyonu olmuştur. Bize bir şeyleri anlatmaya çalışmıştır. Direkt ya da dolaylı. Bam telline dokunurcasına. Edebi bir lisan ile edebiyatın ağırlığını üstünde taşıyaraktan.
Edebi ruhu taşıyanlar ölümü bile anlatırlarken en güzel kisveye büründürüp anlatmışlardır. Basit alelade cümleler kurmazlardı. Her bir cümleleri bir gülleden daha ağır bir gülden daha endamlıydı. Bir misyonu taşırdı. Bir vizyonu çizerdi adamlar çağlar ötesinden.
Üstat N. Fazılın Mehmedim sevinin başlar yüksekte, ölsek de sevinin eve dönsek de. Sanma bu tekerlek kalır tümsekte yarın elbet bizim elbet bizimdir. Gün doğmuş, gün batmış ebet bizimdir, dizeleri de işte bunlardan birkaçını teşkil eder.
Ebede bel bağlamışlardı geçiciliğe değil. Sırıtırcasına geççek geççek dememişler. Hele nispet olsun diye: oh oh zilleri takıp oynayacağız diye zilleri kendilerine takacak kadar aciz düşmemişlerdi. Dudu, dudu dillerle dil döktürmemişlerdi. Oh, oh o da tasalanıyor bile bile kafa tutuyor. Yine bildiğini okuyor diye böbürlenmemişler. Bildiklerini değil bileni, hakkı, hakikatı okumuşlar, okumuşlardı..
İyi de olsa kötü de olsa er ya da geç her şey ‘geççek’ değil her şey geçer, geçecek çünkü her şeyin bir kemali olduğu gibi zevali de vardır. Bu tüm canlılar için geçerlidir. İnsanlar için de geçerli. Davalar da insanlar gibi doğup, büyür, kemale erir ve zevale geçiş süreci de yaşar. Fakat bu zeval davaların güç, kuvvetinden eksiltse de davanın özünden hiçbir şey eksiltmezler. Ruhunu öldürmezler. Beden çürümeye yüz tuttuğu gibi ruhlar bekada raks ederler. Her şey iyisiyle kötüsüyle zeval bulur. Fakat ayeti kerimede hüküm olunan ise kim zerre miskal hayır işlemişse onu görür ve kim zerre miskal şer işlemişse onu görür. (Zilzal 7-8) Kitap ortaya konunca, suçluların orada yazılı bulunanlardan korktuklarını görürsün. Onlar, Vay halimize! Ne oluyor bu kitaba! Küçük büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıyor? derler. (Kehf, 49) Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah kendi nurunu tamamına eriştirecektir. Kafirler hoş görmezlerse bile.. (Saff, 8)
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.