Zeynep Kılıç Yazdı: Kim Kime Dum Duma

16.09.2021

Gündem o kadar dolu ki hangi yöne yüz çevirsen hewar u sed car hewar (imdat yüzlerce imdat) diye bağırası geliyor adamın. Burada dikkatimizi en çok çeken ise bu olayları şekillendiren enstrümanlardır. Son zamanlarda bazı dış basın ve sosyal medya en çok paslı bir kaşığa yer vermeye çalışırken bizde en çok zincirler, esaret, kara çarşaf ele alındı. Eylül ayı itibarıyla peşinden gelen ikiz kuleler, tanklar, tayyareler, cuntacılar, kara potinler damgalamalar, 11 Eylül 12 Eylülü sayarken günleri, mevsimler, hazanlar, melankoli vs. Her birisi bir tez konusu birazcık da entel dantel laubaliyle dercesine davalık keysler (case/dava) vakalar…

Hadi az da olsa bakalım bu enstrümanlar neyi ifade eder. Sapan taşların yanında füze başka âlemlerle farkımız bizim diye ne güzel söylemiş Bab-ı Alinin en Efe adamı üstat Necip Fazıl.  Yüz sene evvelden bizi okumuş adeta. İşte edebiyatın sanatın böyle güzel bir yönü var. Ne olduğumuzu ne olacağımız kestirmek. Yine de gaybı yalnızca Allah bilir, halaskar olan yalnızca Allah’tır. Altı Filistinli gencin olağanüstü bir gözetim çağında gözlerden ırak paslı bir kaşıkla İsrail hapishanelerinden tünel kazıp firar etmeleri şahsen bana Eshab-ı Kehf’i (mağara arkadaşlarını) hatırlattı. Eshab-ı Kehf’ten Kuran-i tabirle şöyle bilgi verilir. Üç kişiydiler dördüncüleri köpekleridir diyecekler. Beş kişiydiler onların altıncısı köpekleridir diyecekler. Yedi kişiydiler onların sekizincileri köpekleridir diyecekler. Deki rabbimden başka pek azı hariç onların sayılarını bilmez. (Kehf Süresi 18 ila 22. ayetler) Bu asil, soylu, sarayda birer üst rütbeyi temsil eden muvahhit gençler mağaraya sığındıklarında Allaha şöyle yalvardılar. Ey rabbimiz bize katından rahmet ver bizim işlerimizi kolaylaştır ve bizi rüşte eriştir.(Kehf sürsi 9 ila 10. Ayet) Kulunu gözetip kollayan Allah’tır bu müşriklerin suratına iniveren bir avuç toprak olabilir, ayet ayet okunan bir kutsi kelam olabilir. Tül tül ağını ören bir örümcek, bir güvercin, bir mağara veyahut bir sapan taşı ya da bir paslı kaşık. Surekanın dehledikçe kumlara batan battıkça felah bulan atı olabilir. İşte yaşadığımız dünya böyle mucizevî olaylara sahne olurken biz hala bizim çağdaş kadının esaret zincirlerinden nasıl boşaldığını konuşuyoruz. Neymiş efendim kurtuluş savaşında kadınımızı kara çarşaftan esaretten kurtarmışızdır. Peki, siz gibi beyefendileri esaretten kurtaran kimdi beyler. Ne çabuk yabana attınız sözde tazimde bulunduğunuz Nene hatunları. Milletin kafası gezegenler arası mekik dokurken bizimkilerin ayaklarına bir bez parçası dolandı durdu. Bırakın bu mantığı beyler bırakın artık bu mantığınız ne karın doyurur ne siyaset. Milleti ileriye taşıyacak makul enstürmanlar geliştirin ortaçağdan bir türlü çıkamayan çarşaflı kadınlar değil galiba yeni halaskar reçeteler geliştirmeyenlerdir. Filenin sultanlığıyla kara çarşaf esareti arasında kendisine bir türlü münasip kisve münasip kaftan biçilmediyse çağdaşlıkla çağdışlılık arasında sıkışan bedbaht kadınımız ne yapsın. Biz kara çarşafı kutsamıyoruz İslami nasların münasip gördüğü her türlü kisveyi beyaz olur siyah olur, kırmızı, mavi, yeşil; rengi, şekli her neyse hepsini kutsuyoruz. Hadi gelin yıllarca çocuklarımıza giydirilen siyah önlüğü yadırgamadığımız gibi kara çarşafı da yadırgamayalım olur mu? Yıl olmuş 2021 bizim kadının bir yere konulmaması aslında Müslüman kadına verilen en büyük zarardır. Okullarda resimleri duvarda asılan Atatürk’ün Muhterem anaları Zübeyde kız kardeşleri Makbule Hanımlar da bize başörtülü olarak tanıtılmıştır. Arkasında kapı gibi duran eşleri Latife hanımlar da birçok yerde Atatürk ile birlikte kara çarşafla görüntülenmiştir. Atatürk bu fotoğraflara poz verirken neden sizin kadar gücenmedi. Aslında tarihimiz biraz da ironilerin emaresidir demi. Kurtuluş savaşında bunca Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez canından olurken Gazi Mustafa Kemal,  Atatürk unvanıyla sadece Türklerin atası ilan ediliyordu. Hâlbuki doğuda Atatürk’e tazimden dolayı şimdiye kadar kasketini yedi yirmi dört başında taşıyıp önüne koymayan emmilere çok rastlanılmıştır. Diğer taraftan iki kelime Türkçe bilmeyen Kürt aşıklar Mustafa Kemale şöyle methiyeler düzmüşlerdi hatta bu köy mekteplerinde örnek öğrencilere gururla okutulurdu.

Kemalı Kemalı tu bı hüsn u Cemalı/ Kemaldir Kemal’dir hüsn ile cemaldir

Kemal u Ismete şéxki bı şerietı/ Kemal ile İsmettir şeyh-i şeriattır

Te kır Qelem u kağetı/ Kağıt ile kalem yaptın

Te dünya kır hürriyetı/ Dünyayı Hürriyet yaptın getirdin

Te kır serxet u binxetı/ aşağı hat yukarı hat yaptın (misakı milli sınırları)

Texté Kemal şinı lı Enqeré datinı/ Kemalin tahtı mavidir Ankara’da kuruludur

Esker vedhewinı /Askeri toplayıverir

Gawır dıqelinı/ Gavuru yakadurur

Ha bu arada 11 Eylül ile 12 Eylülü konuşuyordum tarihler karışa durdu galiba. Yahu nedir senden çekilen be Eylül. Hâlbuki insanlar çocuklarına senin isminle seslendiler. Neden bize hep hazanı melankoliyi çağrıştırıyorsun. Kızma bana ey eylül bana hep kâbus gibi geliyorsun. Derler ya üzerimden silindir gibi geçtin bizim oradakilerin deyimiyle valla üzerimizden tır gibi geçiyorsun ey Eylül bu yüzden seni hiiiiiiiç ama hiiiç çekemiyorum.  

Hadi şimdi yazımızı çağrı/risale/the message filmiyle kapatalım. Risale, çağrı filmi Mustafa Akat yönetmenliğinde başlamış fakat başına gelmeyen kalmamış. Film Dünya Müslümanlar Birliği tarafından reddedilince filmin Suudi Arabistan’da çekimlerine izin verilmemiş, daha sonra Fas reddetmiş ondan sonra Mustafa Akat Libya’ya gitmiş Kadafi paraysa para çölse çöl diyerek bunun çekimlerine kendi ülkesinde izin vermiş. Mustafa Akat filmin baş aktörlüğü için dünyanın en etkin aktörü Antony Quinle anlaştığı gibi filmin müziğini ise kendi alanında üç defa Oscar ödülü almış ve 150 filme müzik yapmış Maurice Jarre yaptırıyor. (https://www.youtube.com/watch?v=YPbInDG3vJw)

Hepimiz gerçekten Çağrı/Risale filmini bu profesyonel enstrümantal ile içselleştirdik. Ve bu müzik her çaldığında Peygamber efendimiz huzura zuhur ediyormuş gibi bir etki bıraktı bizde her ne kadar bu enstrümantal gayri Müslim birisi tarafından icat edildiyse de milyon Müslüman’ın bam teline dokunmayı becermişti. Ki geçen günler de Irak başbakanı Mustafa Ali Kazımi’nin İran Cumhurbaşkanı Reisi tarafından Risale filminin müziğini çalan bando ila karşılaması sosyal medya da kıyametin kopmasına neden oldu. İyi niyetle bu enstrümantalin çalındığını söylemek muhtemeldir fakat dostun alkışladığı gibi ağyarın da ne alaka müziği törende geçen kişilerle bağdaştırmayıp yadırgayanlar olmuştur. Nihayetinde bu gayri Müslim biri tarafından üretilmiş bir enstrümantal sahiplenilip kutsanması da bir nebze karşılama müziği olarak çalması kadar belki de yadırganabilir cinstendir. Yine de kendimi bu müziğe her bıraktığım da değil dünya, ahiret de benim oluyor gibi mutlu hissediyorum. Hadi hep beraber ne yargılayarak ne de kutsayarak Allah hakkı için kendimizi risalenin nağmelerine bırakıverelim…

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Zeynep Kılıç’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.