02.02.2021
Geçen hafta 24 Ocak 1993’te arabasına konulan bir bomba ile öldürülen ünlü gazeteci Uğur Mumcu ile 24 Ocak 2001’de 5 koruması ile birlikte profesyonel bir suikastla öldürülen Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın ölüm yıldönümleriydi.
Tüm bu gibi ölüm yıldönümlerinde olduğu gibi yakınları ve sevenleri tarafından mezarları başında anma törenleri düzenledi.
Başta ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere çok sayıda siyasetçi de Mumcu ve Okkan’ın şahsiyetleri ile ilgili övgü dolu demeçler verdi.
Mumcu ve Okkan anılırken, Muhsin Yazıcıoğlu ve Hrant Dink de yad edildi.
İnsanlar yıllar geçse de sevdiklerini unutmaz, unutamaz, içlerinden söküp atamaz.
İnsanların kişiliklerine değer verdiği, sevip saydığı kişileri saygı ve özlemle hatırlamasından daha doğal ne olabilir ki?
İş sadece sevip saymakla ilgili olsa tabii ki sorun yok.
Ancak ne yazık ki adı geçen dört kişi de toplumda büyük infial uyandıran cinayetlere kurban gitti ve bugüne kadar da bu cinayetler aydınlatılamadı.
Aslında birileri ısrarla üzerlerini örttü ve aydınlatılmasına izin vermedi demek daha doğru.
Demokratik bir devlette faili meçhul cinayet olmaz, olursa bunun adı başka bir şey olur. Tıpkı 22 Kasım 1963’te öldürülen ABD Başkanı Kennedy cinayeti gibi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi 28 Kasım 2015’te Diyarbakır’da öldürüldüğünde “Söz veriyorum, bu cinayet asla faili meçhul bir cinayet olarak kalmayacaktır. Olayı en kısa zamanda tüm boyutları ile aydınlatacak ve sizlerle paylaşacağız” demişti.
Aradan altı yıl geçmesine rağmen bir arpa boyu yol kat edilemedi, Tahir Elçi’yi kimin öldürdüğü belli olmadı.
Koskoca başbakanın sözü de, başbakanın kendisi de boşa çıktı.
Uğur Mumcu ve Gaffar Okkan suikastları ile ilgili olarak bazı yazarlar, bizzat soruşturmayı yürüten savcılar ve bazı siyasiler tarafından öldürülen kişilerin ailelerine “Bu işi fazla kurcalamayın, işin içinde devlet var” denildiği yönünde yazılar yazdı ancak adı geçen savcı ve siyasiler, sonradan bu sözleri söylediklerini inkar etti.
Tekrar tekrar ve altını çizerek belirtmek gerekir ki, ciddi bir devlet için faili meçhul siyasi cinayetler söz konusu olmaz/olamaz.
Olursa, o devletin ciddiyeti ve saygınlığı büyük bir yara alır ve sorgulanır.
AK Parti iktidarının bu olayların üzerinden yıllar geçmesine rağmen bu cinayetleri aydınlatmaması ayrı bir konu.
Ancak esas üzerinde durulması gereken, başta CHP olmak üzere muhalefetin de aynı sessizliğe bürünmüş olması.
Uğur Mumcu’nun cenaze töreninde ‘Türkiye laiktir, laik kalacak”, “Kahrolsun şeriat” ve “Yiğidim aslanım orda yatıyor” diye yeri göğü inleten ve peşinen İslami kesimi mahkûm edenler, işin iç yüzünün büyük oranda belli olmasından sonra dut yemiş bülbüle döndüler.
Sayın Kılıçdaroğlu, Uğur Mumcu ile ilgili yaptığı övgü dolu konuşmasında, bu cinayetin derin yanı ile ilgili tek cümle bile etmedi.
Sizin anlayacağınız, “derin mevzularda” iktidar da muhalefet de aynı çizgide.
Her iki taraf da bu derin mevzularda susmayı büyük devlet adamlığı zannediyor.
“Büyük devlet adamlığı” varken kim dönüp de “millet adamlığına” bakar ki!
Aklı başında hiç kimse “devlet adamlığı” varken, millet adamlığını tercih etmez!
Muhsin Yazıcıoğlu gibi Hrant Dink cinayeti ile ilgili olarak “Bizim tarlayı, bizden habersiz sürmüşler.” diyerek millete bir şeyler anlatmak isteyenler ise Hrant Dink’le aynı akibeti paylaşır.
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana mehter takımı az!
Timsah gözyaşları iktidara da, muhalefete de yakışmıyor.
Bu cinayetleri aydınlatmak istemiyorsanız, bari bu kişilerle ilgili timsah gözyaşları dökmeyin; azıcık da olsa halka karşı saygılı olun.