28.06.2025
ABD’nin İran İslam Cumhuriyeti’mde Fordo, Natanz ve İsfahan tesislerine yönelik B22 uçakları ile sığınak delici bombaların kullanıldığı saldırlar sonrası İran’ın Katar’daki ABD üslerine füze saldırılarıyla karşılık vermesi savaşın bölgesel ve küresel boyutlara taşınmasına yönelik kaygı verici gelişmeler olarak tarihe not düşüldü.
İsrail’e yönelik füze saldırılarının demir kubbe savunma hattını etkisiz kılması ve Tel Aviv ve Hayfa başta olmak üzere yerleşim yerlerinin binaların zarar görmesi ve İsrail’de ölümlerin artması karşısında ABD’ni İsrail’e yanında askeri saldırılarla yer alması sürecin niteliksel olarak değiştiğini ve artık bir İran-İsrail savaşının ötesinde ABD ve müttefikleri ile İran İslam Cumhuriyeti’nin savaşına dönüştüğünü gösterir.
İran İslam Cumhuriyeti’nin Katar’daki ABD üslerine füze saldırıları ile karşılık vermesini ABD başkanı D. Trump adeta büyük bir mutluluk ve hoşnutlukla karşıladı. Savaşın adını “12 Gün Savaşları” koyarak ateşkes ilen ettiğini açıkladı. Bu Durum ABD’nin olası savaşın büyümesini istemediğini gösterir. Sonucu ABD ve İsrail’in açık zaferi olarak ilan etme telaşı olayın bir algı mühendisliği üzerinden gerçekliliğin, hedeflenenin aksine yaşanan yenilginin üstünün örtülmesi çabası olarak görmek gerekir. Savaşın psikolojik üstünlüğünü elinde tutma çabasının bir ürünü olarak benzer siyasi algı mühendisliklerinin tüm imkânlarının bundan sonrada kullanılacağını gösteriyor.
Pamuk ipliğine bağlı içi doldurulmamış ateşkesten kalıcı sonuçlar alınması ihtimali zayıf görünüyor. Ateşkesin içeriği kalıcılığı ve en önemlisi İsrail devlet terörünün Gazze soykırımını sonlandırmasını sağlayacağına dair açıklanmış, karşılıklı kabul edilmiş durumlar henüz yok. İnsani yardımların kısmen Gazze’ye girişlerinim fiilen rahatlatıldığı durumlar dışında olumlu somut adımlar henüz atılmış değil.
Her şeye rağmen silahların, bombaların, füzelerin susması, yıkım ve ölümlerin durması olumlu olarak görmek gerekir. Bundan sonraki sürecin kalıcı bir ateşkes ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uyumlu kararların alındığı siyasi anlaşmalara ve bu kararların yaşama geçirilmesine odaklanılmalı.
Bu kapsam öncelikle Gazze soy kırımının insanlık dışı durumu ivedilikle iyileştirilmeli. Filistin’nin bağımsız bir devlet olarak kabul edilmesi sağlanmalı. Savaş suçu işleyen Netanyahu ve soykırım yönetiminin ilgili yöneticileri işledikleri savaş suçları dolayısıyla yargılanmalı. İran İslam Cumhuriyeti’ne yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve suçlayıcı tanımlama ve buna bağlı meşrulaştırılmak istenen yaptırımlara derhal son verilmelidir.
Ancak ABD başkanı ve İsrail Başbakanı Netanyahu hukukun gerektirdiği normallere hala çok uzak ve deli dolu, başı sonu düşünülmeden absürt açıklamalarından hala vazgeçmiş değiller. Bu durumla ilgili BM çatısı altında ortak küresel bir siyasal tutumun güçlendirilmesi ve etkin kılınması gerekir. Bunun oluşabilmesinin yolu ise bir savaş coğrafyasına dönüşen Müslüman ülkelerin ABD ve İsrail ile değil kendi aralarında güçlü bir ittifak kurmalarından geçer.
İbarhim anlaşmaları ile ABD ve İsrail tarafından mefluç hale getirilmek istenen Müslüman ülke yönetimlerinin öncelikle buna karşı güçlü bir itiraz geliştirmeleri şarttır. İsrail kentlerinde büyük kent billboardlarında “İbarihimi İttifak, Yeni bir Ortadoğu İçin Vakit Geldi” yazılı olan ve tüm Müslüman ülke liderlerinin Trump’ın büyük fotoğrafı etrafında toplandığı görsellerin birer zillet ve alçaklık stratejisinin ABD ve İsrail açısından vazgeçilmez bir önemde olduğunun psikolojik arka planına vurgu yapmaktadır.
Bu kirli ittifak şunu bilmelidir ki, Gazze soykırımın sessizliğinin şantajına boyun eğmek anlamına gelmektedir attıkları her imza, İran İslam Cumhuriyeti’ni düşman, HAMAS’ı terör örgütü olarak tanımlamak anlamına gelmektedir attıkları her imza.
Son süreçte yaşananlar dünyanın artık eskisi gibi olmayacağını göstermiştir. Hiçbir hukuk, ahlak ve değer tanımadan saldıran İsrail, unutulmamalıdır ki ABD merkezli batı blokundan açık koşulsuz bir biçimde himaye edilmektedir. Fütursuzca devlet terörü uygulayarak Gazze soykırımı yapan İsrail karşısında Küresel İstikbar ve sömürü düzeninin güç sahipleri sesiz kalmakla yetinmemiş askeri, ekonomik ve siyasi her türlü desteği İsrail’e yapmıştır. Dünya siyasi tarihine insanlık adına bir utanç sayfası olarak yerini almıştır. Bu kanlı hafıza kuşkusuz dünya düzenin bu haliyle devam edemeyeceğini, değişimin kaçınılmaz olduğunu tüm insanlığa göstermiştir.
Bu kölelik durumu hiçbir İslami ve insani vicdan asla kabul etmeyecektir. İran İslam Cumhuriyeti yalnız bırakılmayacaktır. HAMAS Filistin halkının meşru ve izzetli temsilcisidir. Bağımsız ve Özgür Filistin talebinden asla vaz geçilmeyecektir. Gayrı meşru olan ve cezalandırılması gereken tek şey İsrail’in uyguladığı Gazze soykırımı ve Devlet terörüdür. Tüm İslam coğrafyasının kendi izzet ve tarihi misyonunu bu odaklanma üzerine inşa etmesi İslam’ın hepimiz üzerine yüklediği temel evrensel sorumluluk olarak görülmelidir.
