Zeynep Kılıç Yazdı: Haarp

06.03.2023

Malum kazara da olsa muhatap olduğumuz akademik çalışmalardan dolayıdır ki bir gün heyecanlı, heyecanlı emperyalizm, hegemonya bağlamında bir sunum yapmakta iken birden mekânın ışıkları sönüverdi. Arkadaşın biri atıldı. Yeminle yılardır bu mekandayım bir gün bile olsun ışıkların söndüğüne şahit olmadım. Çok tuhaf dedi ne oldu da ışıklar sönüverdi. Ne oluyor diye birbirimize bakarken Amerika’dan emperyalizmden, hegemonyadan bahsetmeyeceksin demek oluyor diyerek gülüştük. İşin esprisi bir yana emperyalizmin hedef tahtasında olan bu coğrafyalarda yaşayan herkes yani her birimiz yaşayan, gezen, dolaşan herkes birer canlı, kanlı kurban adayı hissediyor kendini. Bu coğrafyada herkes öyle ya da böyle bir bedel ödeme mecburiyetindedir.  Tarihi vakaların gidişatına baktığımızda durum bundan ibaret.

Saddam Hüseyin’in 23 Şubat-16 Eylül 1988 tarihleri arasında Kürtlere karşı yürüttüğü El-Enfal Harekâtı’nı şiddetlendirdiği dönemde Mart ayının ortasında İran ordusu Zafer-7 Harekatı adlı genel tearuzu başlattı. Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne bağlı Peşmergeler de İran ordusu ile iş birliği yaparak Halepçe kasabasına girdi ve isyan başlattı.

Saddam Hüseyin İran ordusunun ilerleyişini durdurmak için Irak Ordusunun Kuzey Cephesi Komutanı olan Korgeneral Ali Hasan al-Majid al-Tikriti’ye (batı medyası tarafından ‘Kimyasal Ali’ lakabı ile bilinir) zehirli gaz lambaları kullanmayı emretti.

Kürtçe: Kîmyabarana Helebçe Kürt halkına yapılmış  bir katliam olarak kabul edilir. Birleşmiş Milletler tarafından yürütülmüş tıbbi incelemeler sonucunda saldırıda hardal gazı ile türü tespit edilememiş bir sinir gazı çeşidinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Saldırıda asgari 3.200 ile 5.000 arasında kişi öldü ve 10.000 ile 7.000 arası sivil yaralandı. Saldırıdan sonra komplikasyonlar, çeşitli hastalıklar meydana geldi ve yapılan doğumlar sağlıklı neticelenemedi. Bu saldırı o bölgelerde Kürt halkına, sivil nüfusa karşı yapılmış en büyük kimyasal saldırı olarak bilinir.

Süleymaniye Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Fuat Baban, 7 Aralık 2002 tarihli ‘The Sydney Morning Herald’ gazetesinde yayımlanan ‘Experiment in Evil’ başlıklı makalesinde, Halepçe’de engelli doğum oranının Hiroşima ve Nagazaki’nin 4-5 katı olduğunu iddia etti. Amerika Birleşik Devletleri ise bu iddiayı suistimal ederek zayıflatılmış uranyum mermilerini kullanmasını meşrulaştırmaya çalıştı.

Halepçe çocuklarının dilinden ‘‘Dayê bêhna sêva tê’’ Anne elma kokusu alıyorum sözü ise Halepçe katliamının dramını tek cümleye sığdırabilmiştir.

 

Bursaspor-Amedspor karşılaşmasında türbinlerde 1990’larda faili meçhul cinayetlerle özdeşleşmiş beyaz Toros model arabanın ve yeşil lakaplı istihbaratçı Mahmut Yıldırım’ın pankartları faşist zihniyetin hala renk din, dil ayırt etmeksizin tek zihniyet olduğunu göstermektedir.

İster Halepçe ister körfez savaşından dolayı olacak ki Türkiye’nin güneydoğu sakinleri bugün depremde yaşanan travma gibi bir travma ile dolaşa dururlardı. Saddam kimyasal silah kullanacak diye insanların, pencerelerini tek tek naylon muşambayla koli bantlarıyla çepeçevre sardığı yıllardan geçtik. Öyle ki çarşı pazarda koli bandı arasan bulamazdın. Bunun haricinde bugün pandemi döneminde kullandığımız bez maskeler yerine oksijen maskeleri bile satın alanlar oldu. Pencerelerini çamurla sıvayanlar, naylonlalar ile kapatanlar olmuştu.

Son yaşanan depremden kısa bir süre önce İran’da Mahsa Amini suikastı bağlamında gerçekleşen olaylarda İran hükümetinin internet kesintileri esnasında doğu ve güneydoğu bölgelerimizde yıldız kayar gibi bazı ışıkların ufukta kaydığı görülmüş ve bunların Elon Musk’ın demokrasi için İran halkına gönderdiği star linkler olduğu söylenmişti. En son Çin casus balonu ABD tarafından havada etkisiz hale getirilmişti.

Bugün yaşadığımız deprem sonrasında ise herkesin akın ettiği şehirlerden cin çarpar gibi kaçtığını köylere mezralara sığındığını ev, arsa, müstakil ev arayışı içinde olduğunu görüyoruz. Bizler bu coğrafyalarda yaşamaya devam ededururken ve emperyalizmin bütün plan, projeleri, emelleri üzerimizde uygulama alanı bulurken tüm komplo teorilerine rağmen kenetlenip birbirinden ayrılmayan bu millete emperyalizm çeşitli taktiklerle darbeler indirmeye devam edecek gibidir. Genel itibarı ile uyarılar bağlamında beklenti içinde olduğumuz bir İstanbul depremi yerine televizyonu açıp baktığımda aklıma gelen ilk şey sanki çeşitli hile ve desiselerle bölünemeyen doğu, güneydoğu ve güneyin bir kısmını deprem ile bölünmüş eski halinden eser kalmamıştı. Burada yaşayan halkın her birisinin kendi ağızlarıyla anlattıkları ise daha önce Gölcük depreminde de görülen enerji topu patlaması gibi bir patlamanın olduğu havanın aydınlandığı ve dehşet saçan normalin üstünde sarsıntılarla sarsıldıklarını duyuyorduk. Yaşanan bu facia sonrasında en çok mesaiyi depremin kaza mı kader mi olduğuna ayırdık. Hükümetin ihmaline, geç kalışına istifasına, akıl yorduk. Fakat bazı cılız söylentilerin dışında hala teknolojinin emperyalist güçlerin elinde canice vakıf olabileceği güç ve nihayetinde gelecek yıkım ve tahribat ihtimaline ise çok az akıl yorduk. Bu da bizim enerjimizi nasıl boşa harcadığımızı, bilim ve teknoloji alanındaki zafiyetimizin düşünce dünyamızı nasıl perdelediğini göstermektedir. Septik olmaya bağlamamak kaydıyla aklımız almazsa da bugün batılı adamın inisiyatifinde olan bilim ve teknoloji çok büyük olaylara sebebiyet verebilecek duruma gelebilmiştir. Bu teknolojik gelişmelerden biri de Haarp teknolojisidir. Diğer bir deyişle Haarp silahıdır. Bu teknolojinin backgraondu Samuel Morse tarafından oluşturulan mors koduna, radyo iletkenlerini bulan Hertze, iki İtalyan gemisi arasında ilk telsiz telgraf bağlantısını kuran ünlü İtalyan fizikçi Guglielmo Marconiye ve nihayetinde ünlü Amerikan mucit elektronik mühendisi Nikola Tesla’nın çalışmalarına kadar dayandırılabilir. Haarp teknolojisi ile iyonosfer, stratosfer gibi çeşitli atmosfer katmanına elektrik akımı gönderilerek atmosferik, meteorolojik ve jeolojik olaylara müdahale edilebiliyor. Emperyalizmin elinde bulunan ve tüm dünyayı bile yıkacak durama varan Teknolojik silah ve mühimmatlar yer ve atmosfer olaylarını bu derece manipüle edip dünyaya vakıf olabilecekken başımıza gelen kaza ve olaylar karşısında her türlü ihtimal düşünülmelidir. Ve şunu da iyi bilmeliyiz ki doğu ve Ortadoğu coğrafyası her zaman emperyalist adam için komplo teorilerinin uygulama alanı bulduğu yerlerdir. Emperyalist savaşta sıcak savaş, sıcak çatışma taktiği uygulama bulduğu zamanlar çoktan geride kalmıştır. Nitekim daha önce yaşanan bazı olaylar ve 7.7 depreminden sonra 7.6 boyutunda başka bir büyük deprem ve bunu takip eden binlerce artçı şok bu depremin normalin üstünde bir deprem olduğuna işaret etmektedir. Deprem sonrasında skandal çizimleri ile popüler olan Fransa’da yayımlanan Charlie Hebdo mizah dergisinin çizdiği ‘Tankları bile göndermeye gerek kalmadı’ anlamındaki karikatürü ise daha önce de belirtiğimiz gibi manidardır. Harp teknolojisi bağlamında oluşan gelişmeleri şu an için aklımız almayabilir ama bu coğrafyalarda yaşanan esrarengiz olaylar ekseriyetle gelişigüzel olmamıştır. Uzak doğu için Hiroşima Nagazaki örnekleri kendi babında belki büyük silahların ilk örneğini oluştururken Ortadoğu’da ise bunu saymakla bitiremezsiniz. Humus, Hama, Halepçe, Hocalı katliamları gibi binlerce katliam ve olayın altında emperyalizmin şüphesiz savaş, harp taktiği savaş teknolojileri, yatmaktadır. Bunlara karşı en büyük tepki ve yaptırımımız ise en azında şimdilik kısa vade için çoğunlukla bir zamanlar sıklıkla tekrarlanan kuru sloganlarla kalabilmektedir.

Yüreğim Ortadoğu, Yüreğim Afrika, Mağripte kardeşlerim ayaklansa. Ben de yürürüm ben de yürürüm. Yüreğim Anadolu yüreğim Asya, Afgan’da bir mücahit vurulsa, ben de ölürüm ben de ölürüm ben de ölürüm…

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Zeynep Kılıç’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir