Altan Tan Yazdı: Eğitim Yarası En Büyük Yara

01.03.2022

Uğur Karakuş’un nefis yorumuyla seslendirdiği;
‘Yaram içerden yaram içerden
Verem mi Kanser mi
Yaram içerden, kanar içerden

Baharı görmedim dünya gözüyle
İçimde yaralar tam bir düzine
Dostlarım başımda yaşlı gözüyle
Musallada kanar yaram içerden, kanar içerden…’

Şarkısında söylediği gibi bazı yaralar vardır ki dışarıdan gözükmez.
İçeride ve derinlerdedir; en öldürücü olanlar da bu tip sinsi yaralardır.
Vücudun dört bir yanını saran ölümcül kanser hastalıkları çoğu kez son safhaya kadar fark
edilmez. Fark edildiği vakit ise artık çok geçtir ve ölüm kaçınılmazdır.
Bu teşhis anı ile ölüm arasında geçen zaman ise insanın kaderle arasındaki en dramatik
oyundur.
Eğitim yarası toplumumuzun derin yarasıdır.
Her gün gazete, dergi ve televizyonlarda güncel konularla ilgili yüzlerce yazı ve yorum
yayınlanır.
Rusya-Ukrayna savaşından, NATO’nun ‘beyin ölümünün gerçekleşmiş olduğuna’ Avrupa’daki enerji krizinden, petrol fiyatlarının olağanüstü artışına;
Türkiye’deki muhalefetin ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ taslağından, tarım ve hayvancılığın ‘can çekiştiğine’;
Suriyeli ve Afgan göçmenlerin yarattığı sorunlardan, Türkiye’nin Ortadoğu politikasına kadar onlarca konu gündeme gelir.
Ancak her ne hikmetse iflas etmiş eğitim sistemi doğru düzgün tartışılmaz, gündemin orta sıralarında bile yer almaz.
Bugün halkımız en büyük harcamalarını doğal olarak çocuklarına yapıyor. Bu sadece maddi
harcamalarla ilgili değil.
İnsanlar yalnız üstünden başından, boğazından aşından kesmekle kalmıyor; veli
toplantılarından, rehber öğretmenlerin çocukların psikolojik durumları ile ilgili yaptıkları
görüşmelere; okuldaki müzik, tiyatro ve sportif etkinliklerden, bazı yurt içi ve yurt dışı
gezilere kadar katılıyor; adeta çocukları ile birlikte onlar da ‘öğrencilik’ yapıyorlar.
Vakitlerinin büyük bir kısmını çocuklarına harcıyor; çocuklarının hemen her sorunuyla ilgileniyor, kısaca varlıklarını onlara feda ediyorlar.
Çocuklar 12 yıl ilk, orta ve lisede, 4yıl (İngilizce okuyorsa hazırlık ile birlikte 5 yıl)
üniversite okuyorlar.
Toplamda 16-17 yılını okullarda geçiriyor ve ne yazık ki özellikle de ilk 12 yıl hiç bir şey
öğrenmeden ve hiç bir işe yaramadan mezun oluyor;
Lise mezunlarının çok büyük bir kısmı ise bir dilekçe bile yazamıyorlar.
16 yıl yabancı dil eğitimi alanların ezici çoğunluğu derdini anlatacak kadar bile bir yabancı
dili konuşamıyorlar. Türkçeyi ne kadar konuştukları, konuşabildikleri de ayrı bir tartışma
konusu.
Bir toplumun en büyük sermayesi iyi yetişmiş kaliteli ve disiplinli insan gücüdür.
Yeterli sayıda bilgili ve tecrübeli insanı olmayan toplumlar geri kalmış toplumlardır ve bu
bataklıktan kurtulmalarının tek yolu da doğru düzgün bir eğitim ve öğrenimden geçmektedir.
Üniversitelerimizin dünya sıralamasındaki yerlerine baktığımızda kaliteli öğretim
üyelerimizin yurt dışına çıkmaları nedeniyle çok gerilerde kaldığımızı görüyoruz.
Birçok yeni ve adeta yerden bitme üniversitemizin adı sanı en alt sıralar da bile yok.
Siyasetteki liyakatsizlik ve sığ görüş her alanda etkisini içinden çıkılmaz bir kayba
dönüştürüyor.
Başta sanayi olmak üzere ziraat, tıp ve diğer bilim kollarındaki pek çok üretimin dış kaynaklı olmasına sebep oluyor.
Gençlerin en büyük hayalleri kapağı dışarıya atmak.
Değerlerimizi içeride tutamıyoruz.
Nasa’da birçok Türkiyeli var.
Zeynep İnanoğlu Harvard mezunu 3 adet ses bilişim patenti bulunan bir teknoloji mühendisi.
Nobel ödüllü Aziz Sancar ABD vatandaşı.
Covid Aşısını bulanlar Türk, ancak Alman vatandaşı. Dünya onları ‘Alman’ olarak tanıyor.
Sözün özü günübirlik boş polemiklerle varabileceğimiz bir yer yok.
Aslında deniz çoktan bitti!
Bitti de biz hala bittiğinin farkında değiliz.
En derin yaramız eğitim yarası ve bizi öldürmek üzere.
Bir an önce ‘acil servise’ yetişmek lazım.

Altan Tan’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.