03.03.2021
Türkiye’de hep nitelikli muhalefet olmamasından yakınılır. Muhalefetin nitelikli oluşu, iktidarı da nitelikli olmaya zorlayacağı için, eksikliği gerçekten de büyük bir sorun olarak görülmelidir. Fakat “muhalefet yapmayı bilmemek” adını verebileceğimiz bir başka sorun daha vardır ki, bu da var olan niteliğin bir işe yaramadan harcanıp gitmesine yol açmaktadır.
Bu yazımızda “muhalefet yapamama” adını verdiğimiz sorun üzerinde duracağız.
İktidar bilinçli olarak karşıt üretiyor
Güçlü fikri temeller üzerine oturmayan toplumlar, diyalog ve iknaya dayalı siyaset üretemezler. Diyalog ikna edici görüşlere sahip olanların işidir ve böyle görüşlere sahip olmayanlar, çareyi bağırmada, çağırmada bulurlar. Toplumumuz uzun süredir gelenek ile modern değerler arasında sıkışmıştır. Çelişkiler ve gitgeller sebebiyle en küçük sorunlarda bile derin yarılmalar yaşayabilmektedir. Gerilimin her an yükseldiği böyle toplumları yönetmek kolay değildir. Doğası itibariyle birbirinin zıddı iki yöntemden bahsedilebilir; ya farklı toplum kesimlerini ikna edebilen güçlü söylemler üretmek, ya da güce başvurarak farklılıklara boyun eğdirmek.
Türkiye Devleti, kurucu düşüncesinin ithal olması ve ancak kuruluş sırasında iş görüp sonrasında yetersiz kalması sebebiyle hep güce dayanarak var olagelmiştir. Bürokrasinin gücüne dayanmış, yetmediği yerde darbelerde çare aramıştır. Siyasal sistemin değiştiği yakın dönemlerin dünden farkı ise bürokrasinin elindeki gücün siyasetin eline geçmiş olmasından başka bir şey değildir.
İktidarın toplumu yönetirken kullandığı yöntemi, “ölümü göster, sıtmaya razı et” cümlesiyle özetleyebiliriz. Söylenirken basit gibi görünse de bu cümle Hegel diyalektiğinin tersten okunmasıdır; başarısı test edilmiş garantili bir yöntemdir. Kabaca şöyle çalışır: Toplumun sürüklenmek istendiği yönün karşı tarafında bir düşman icat edilir; düşman rahatsız ettikçe ve sertleştikçe, toplum istenilen kanala kendiliğinden girer. Baş aktör “düşman” figürüdür. İktidar, düşman icat etmedeki başarısı nispetinde varlığını sürekli kılar ve seçmen kitlesini etrafında tutar.
Günümüz siyaset felsefesinde siyasi partiler anayasal kurumlardır ve düşmanlaştırılmaları kolay değildir. Ancak seçimlerde iktidarın karşısına dikilen de onlardır. Bu durumda iktidarlar, seçim kazanmak için farklı, toplum mühendisliği için farklı yöntemler kullanmak zorunda kalırlar. Seçim kazanmak için kullanılan yöntem, evrensel değerleri nesneleştirerek muhalifleri ötekileştirmektir; kendini hakikatin temsilcisi, muhalefeti ise şer ve kötülük ekseni gibi göstermeye çalışır. Toplum mühendisliği içinse fikir grupları ve entelektüel faaliyetler kullanılır. Bunlar, yaşama dair alternatif ideallerin ve fikirlerin dillendirildiği mecralardır; düşmanlaştırıldıkları oranda hem rejimin hem de iktidarın durduğu zemin korunmuş olur.
Bir fikre dayanmayan sistemlerde iktidara, “niye düşman üretiyorsun?” demek beyhudedir; düşman üretmek onun varlığını koruma yoludur. Soruyu karşıtına yöneltmek ve “siz niye iktidarın tuzağına düşüyorsunuz?” demek daha sonuç vericidir. Çünkü tahriklere kapılmamayı başaran ve ilkeli davranmaktan vazgeçmeyen bir muhalefet, düşmanlaştırıcı politikaları boşa çıkarmış olur.
Peki, bu nasıl mümkün olacaktır?
Nitelikli muhalefetin imkânı
Türkiye’de Muhalif fikir gruplarının ve entelektüel çabaların üç temel hatası bulunmaktadır:
- Karşıtlık ile muhalefetin karıştırılması
- “Her şeye karşı” olmanın yol açtığı odaklanma sorunu
- Sosyal medyanın tuzak etkisi
1- Karşıtlık ile muhalefetin karıştırılması:
Bir nesneye veya bir olguya isim vermek, onu harflerden oluşan bir sembolle sabitlemek demektir. Nesnenin ve olgunun kavranmasındaki kolaylaştırıcı etkisinden dolayı isteyerek ve mecburen isim verilir, ancak isim vermek aynı zamanda nesneye veya olguya ilginin kaybolması demektir. Tanımlama gerçekleştiğinde onun üzerine artık tekrar tekrar düşünülmez. Çünkü konu net ve hüküm açıktır. Geriye sadece o ismin/kavramın yeri geldiğinde kullanılması kalmıştır.
Muhalif olunan bir sosyal veya kültürel birimin, değer içerikli bir kavramla isimlendirilmesi de aynı şeydir. İsimlendirildiği anda onunla ilişki imkânı yitirilir, çünkü artık adı konulmuştur. İlişki kurulmaya çalışıldığı her seferinde tekrara düşülür ve objektiflik kaybedilir. Muhalefet etmek adına yapılan iş, dışarıdan bakanlar için inandırıcılığın yok olduğu ve “karşıt olduğu için böyle konuşuyor” dediren bir etkisizleşmeye yol açar. Bir muhataba zalim denip zulümle o eşleştirilirse, hain denip hainlikle o aynı kefeye konulursa, diktatör denip baskıyla o eşitlenirse ve terörist denip terörle o aynılaştırılırsa karşılaşılacak olan budur. Zalim doğası gereği zulüm, hain doğası gereği hainlik, diktatör doğası gereği baskı ve terörist de doğası gereği terör yapacağı için, her yeni eylemde onu tekrar tekrar eleştirmek anlamsız hale gelir. Muhalefet etmek için çıkılan yol karşıtlıkta boğulur.
Karşıtlık; adı konmuş, tarafı net bir ilişki biçimidir. Yani doğru ifadesiyle ilişkisizliktir. Merkezde bulunan, muhalifini etkisizleştirmek için bilerek bu yöntemi kullanır ama muhalif olanın asla kullanmaması gerekir. Çünkü muhalif olmak süregiden bir ilişkiye gönderme yapar. Muhalif olabilmek ve muhalif olarak kalabilmek için; ötekileştirici, düşmanlaştırıcı ve toptancı yaklaşımlardan kaçınmak gerekir. Bir muhataba (mesela) “zalim” dediğinizde onu karşınıza almış ve kendinizden uzaklaştırmış olursunuz ama aynı zamanda ona karşı etkisizleşmiş olursunuz. Ama eyleme odaklanıp zulüm kategorisine giren her eylemine, “bakın zulmediyor; bu zulümdür” dediğinizde, aynı düşünce çizgisinde olmadığınız insanları bile yanınızda bulabileceğiniz gibi, her yeni zulümde tekrar tekrar konuşma/eleştirme imkânı elde edersiniz. Toptancı yaklaşımlar karşıda bir dirence sebep olurken, tek tek örnekler üzerinden yapılan eleştiriler dirence yol açmaz, hatta karşıdan bile destek bulabilirsiniz. Böylece yıllar içinde su damlası nasıl taşları deliyorsa, zaman içinde de siz karşınızdaki direnci kırabilirsiniz.
Hâsılı, toptancı yaklaşım, ötekileştirme ve düşmanlaştırma, gücü elinde bulunduran için avantajdır. İktidar, tahrik edici politikalar ve siyasi tacizlerle muhalefeti de aynı çizgiye çekmek ister. Ancak isimlendirme muhalefetin sonudur. Tahriklere kapılmamak, genelleyici ifadelerden kaçınmak ve tek tek yanlışlara odaklanmak, başarılı olmak isteyen muhalefetin sorumluluğudur.
2- “Her şeye” karşı olmanın yol açtığı odaklanma sorunu
Türkiye’de muhalefetin bir başka problemi, olayları birbirinden ayıramama, eline bir fırsat geçtiğinde rahatsız olduğu bütün konuları aynı anda gündeme getirme, yani bir soruna odaklanamama problemidir. Çoğaldıkça sözün etkisinin azalması, çeşitlendikçe bilginin sığlaşması gibi, birçok eleştiri bir araya geldiğinde de eleştirinin gücü azalır. Karşıdakinde, her şeyden şikâyetçi rahatsız bir tip imajı oluşturur. Eleştirilmesi gereken konu sayısı çok olabilir, ancak her söz yerinde ağırdır. Doğru zamanda ve doğru yerde söylenmemiş bir söz etkisini ve inandırıcılığını kaybeder. Netice alıcı muhalefet, bütün sorunları bir anda boca eden değil; her eleştiriyi yerinde yapan, alakasız konuları bir araya toplamayan, yani odak noktasını yitirmeyen muhalefettir.
3- Sosyal medyanın tuzak etkisi
Sosyal medya, en önemli meselelerin bile çok sınırlı karakterle anlatılmak zorunda olduğu mecralardan oluşur. Kısa bir sürede maliyetsiz olarak geniş kitlelere ulaşma imkânı verdiği için yoğun bir şekilde kullanılmakta ve muhalif fikir gruplarının ilgisine mazhar olmaktadır. Ancak gerçek ile yalanın, faydalıyla zararlının bir arada bulunduğu, dijital perde arkasından konuşmanın verdiği cesaretle türlü ölçüsüz tepkilere ve türlü zihin mühendisliklerine sahne olan bu mecralar, en masum eleştirinin bile kolayca şeytanlaştırılabildiği ortamlardır. Binlerce farklı akıl tarafın iğdiş edilmesi sebebiyle en güçlü söz bile kolayca haklılığını yitirebilir ve kolayca manipüle edilebilir. Etkili bir muhalefet için hiç de uygun olmadığı halde, düşük maliyet sebebiyle vazgeçmek de mümkün olmamaktadır.
Bu açmazı, sosyal medyayı çok büyük bir sorumlulukla ve çok büyük bir titizlikle kullanarak aşmak mümkündür. Sorumlu kullanım babında şu hususlar zikredilebilir:
- Tepki gösterilen haberlerin doğruluğundan emin olmak, doğrulanamadığı sürece üzerine atlamamak. “Herkes bahsettiğine göre doğrudur” diye düşünerek sosyal medya rüzgârlarına kapılmamak. Rüzgârların zihin mühendisliği amaçlı olabileceğini hesaba katmak.
- Doğruya yanlışa karar verirken kişisel görüşlere değil, hukuka uygun olup olmadığına bakmak. Yanlışlık hukukun kendisindeyse, tek tek örneklerle boğulmayıp kaynağa yönelmek ve kanun maddesindeki yanlışlığı dile getirmek.
- Bir şeye tepki gösterirken odağı kaybetmemek, alakasız konuları aynı başlıkta anmamak. Neye tepki gösteriliyorsa, sağa sola çekilemeyecek şekilde sadece onun üzerinde durmak.
- Bir olaydaki yanlışlarla doğruları birbirinden ayırt edip, doğruları eleştiri/muhalefet dışında tutabilmek.
- Sosyal medyayı olabildiğince az kullanıp, yanlışlıklarla bilfiil mücadele etmek; güç birliği zemini olan STK’lar aracılığıyla sözü daha etkin söylemek.
Düşman üreterek konumunu garanti etmeye çalışan bir iktidara karşı düşmanlaşarak, yani onun istediği gibi olarak mücadele verilemez.
Nitelikli muhalefet deyince genelde siyasal bir sorun akla gelir ve gözler hemen muhalefet partilerine çevrilir. Oysa nasıl nitelikli iktidar deyince kastedilen yöneticinin liderlik yapmayı bilmesi, gelişmeleri doğru okuması, perspektifinin ve projelerinin olması değilse; nitelikli muhalefet denince de kastedilen karşıtlıktaki başarı ve performans değildir. Eğer niteliği sağlayan sadece yönetme becerisi olsaydı, Hitler ve Stalin gibiler tartışmasız en başarılı liderler arasında yerini alırdı ama liderden beklenen siyasi ve ekonomik başarıyı evrensel insani değerlerle harmanlayabilmesi ve insanlığa yeni bir şeyler katabilmesidir.
Sosyal yaşama dair nitelik, idealler ve fikirler tarafından üretilir; iktidarın veya muhalefetin değil, fikir gruplarının ve entelektüel çabaların işidir. Fikir grupları ve entelektüel faaliyetler doğru muhalefet yapmayı başardığında, bütün toplum bundan istifade edecektir.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.